Sayfalar

17 Mayıs 2010 Pazartesi

İnsana Dair Az ve Öz


Görür görmez ilgimi çeken nadir kitaplardan birisi: İnsana dair az ve öz...


A. Kadir Özer kaleme almış. En başta kitabın kapağı üç karikatüren oluşuyor ama şu güldüren karikatürlerden değil, insanın içini burkanlardan. Kitabın sol tarafı kısa sözlerden oluşuyor, sağ tarafıysa sözlerle alakalı karikatürler eklenmiş. Normalde kitapları yavaş yavaş ,sindire sindire okurum:) Ama bu kitabı bir solukta okudum. Bu kitap bana Sinan Yaman'ın İç'ten Lider kitabını hatırlattı, iki kitabında konsepti hemen hemen aynı. İkisinide elinizden bırakamayacaksınız.

Kitaptan seçmece sözler:



Parmaklar karşılıklı uzanmış,
Yaşananlardan sorumlu tutuyoruz
Birbirimizi;
Adres yanlış,
Farkında değiliz...
***
Görmediğini
Görmüş gibi yapmak,
Duymadığını, duymuş gibi;
Kandırıyoruz kemdimizi...
Başka nasıl açıklarız çektiklerimizi.
***
Yaşam mı seni yaşıyor,
Sen mi yaşamı?
Sahiplen duygularını,
Zaman akıp gidiyor.
***
İstemek işin yarısı,
Filmini çevirmek gerisi...
Yaşam, filmlerinin oynatıldığı
Koca bir mekan.
Yeter ki öncesinde,
Bol bol seyredeyim hayalimde.
İşte bunun için seviyorum beynimi,
Sahneliyor hep tekrarlanan isteklerimi.

27 Nisan 2010 Salı

Kavak Ağacı ve Kabak


Kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmaya başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş.

Bir gün dayanamayıp kavağa sormuş:

''Ağaç sen kaç ayda bu hale geldin?''

''On yılda'' demiş kavak.

''On yılda mı?'' diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

''Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.''

''Doğru'' demiş ağaç.

''Doğru''

Günler ayları kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarı başladığında kabak önce üşümeye başlamış sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.

Sormuş endişeyle kavağa;

''Neler oluyor bana ağaç?''

''Ölüyorsun''

''Niçin?''

''Benim on yılda geldiğim yere iki ayda gelmeye çalıştığın için!''

(A. Vahap DAĞKILIÇ)
.
..
...

Hep zirveye ulaşmak için dağı var gücümüzle tırmanırız, neleri ezip geçtiğimize, neleri arkada bıraktığımıza ve sağımızda solumuzda hangi güzellikleri kaçırdığımıza bakmadan ilerleriz! Belkide küçüklüğümüzden beri at gözlükleri takıp sadece hedefe yönlendirildiğimiz için böyleyizdir. Azımli olduğunuz da er yada geç hedefinize ulaşırsınız ama unutmayın zamanı asla geri alamazsınız ''Keşke'' dememek için hen anın keyfini çıkarın;) Sadece hedefe odaklanıp temelsiz yükselmeyin düşerken sizi tutucak birikiminiz ve arkadaşlarınız olsun... ^_^

1 Nisan 2010 Perşembe

Risk Nedir?


Ustaya başarısının sırrını sormuşlar: İki kelime demiş, ''doğru kararlar!''

Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar: Tek kelime demiş, ''tecrübe.'' İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?


Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: '' yanlış kararlar!''

ODTÜ Felsefe öğrencilerini en çok zorlayan öğretmenlerden biri, yıllık olan dersinin final sınavında sınıfa gelir ve sınav sorusu olarak tahtaya, ''Why?'' (Neden?) yazar. Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını şaşırır, sonra herkes bir şeyler yazmaya başlar.

Yalnız bir öğrenci, sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim eder.

Öğrencinin cevabı da soru gibi kısadır: ''Why not?'' ( Neden olmasın ki?) Bu öğrenci sınavdan ''100'' alır.

Aynı öğretmen başka bir sınavda ''Risk nedir?'' diye sorar. Yine bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde teslim eder kağıdını. Kağıdın üst kısmında sadece isim-soyadı yazar, gerisi ise bomboş bayaz yaprak. En altta ise ''işte risk budur'' diye yazar. Ve sonuçta da sınıftaki en yüksek notu alır.

Öğretmenin bir sonraki sınavında yine ''Risk nedir?'' sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar boş kağıt verince bu sefer ''sıfır'' alır. Tabii koşa koşa hocaya gidip sebebini sorar. İşte cevap: ''Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!''

Bu tür öğrenciler ve değerlendirmeler Hukuk Fakültelerinde yok mu? Elbette var. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretmen sınavda, o günlerde devam etmekte olan bir davanın detaylarını verir ve sonucun ne olacağını sorar. Bütün öğrenciler, sayfalarca yazmaya başlarlar. Ama bir öğrenci kağıdını sınavın ilk dakikasında verir. Ve buna rağmen 100 alır. Öğrencinin yanıtı tek cümlerdir: ''Devam eden dava hakkında yorum yapılmaz.''

Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş. Bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış; doktor adamın kaısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş: ''Yapacağın şey şu, karında 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım adım ileride aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla.''

O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal konuşma tonuyla seslenmiş: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Cevap yok. Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Gene cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Hala cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Gene cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' ''Hayatım beşinci kez söylüyorum, tavuk''

Belki de genelde düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde olmayabilir. Problemlerin sebebini biraz da kendimizde aramalıyız!


(Abdullah Gürbüz-GÜÇ SENDE)

30 Mart 2010 Salı

En İyisi...


Dağ tepesinde bir çam olamazsan,

Vadide bir çalı ol,

Fakat, oradaki en büyük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol,

Bir yola neşe ver.

Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol,

Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmaslısın.

Hepimiz kaptan olamyız, tayfa olmaya mecburuz.

Dünyada hepimiz için bir şeyler var.

Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol,

Güneş olmazsan yıldız ol;

Kazanmak ya da kaybetmek ölçüyle değildir.

HER NEYSEN, ONUN EN İYİSİ OL!



Douglas Malloch


15 Mart 2010 Pazartesi

Kimseyi Değiştiremezsin Hayatta!


Kimseyi değiştiremezsin hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin.

Kimliğini kaybettiğin an yaşamını...çöpe attın demektir.

İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin hayatta.
Gün gelir verecek bir şeyin kalmaz çünkü.


Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil.

Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.


Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle.

Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.

Herkesin gidebileceği bir yol vardır.

Sen yeter ki yanında yer ayırmayı bil.

Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne den bir başkası senin için...


Seninle gelmek isteyenleri yanına al.

Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata.

Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.
Hayat rahat insanlarla güzel.
Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel...

2 Mart 2010 Salı

İç'ten Lider'den İnciler





Zengin,

çok şeyi olan değil,

çok verendir.

Ve en zengin;

mahallenin delisidir,

her geçene,

selam veren...


&

Vermez

ama cimriliğinden değil,

merhametinden.

Biz de şikayet ederiz,

cehaletimizden.

Çöldeki adama sorsan,

suyu bidonla ister.

İçince de ölür.

damla damla vermektir,

bilgenin merhameti.


(Sinan YAMAN-İç'ten lider)


24 Şubat 2010 Çarşamba

Satranç ve Tavla


Pers imparatoru'nun Başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu, dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici.

4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah ve beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler.

Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoru'na, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiçbir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:
Pers İmparatorluğu'na; kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur...

Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu masajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesini ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoru'na hediye vermesi için başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çaliştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer. Daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatoruna sunar. Hint İmparatoru'na tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır:
Hint İmparatoru'na; evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. Ama hayat biraz da şanstır...