Sayfalar

27 Nisan 2010 Salı

Kavak Ağacı ve Kabak


Kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmaya başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş.

Bir gün dayanamayıp kavağa sormuş:

''Ağaç sen kaç ayda bu hale geldin?''

''On yılda'' demiş kavak.

''On yılda mı?'' diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

''Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.''

''Doğru'' demiş ağaç.

''Doğru''

Günler ayları kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarı başladığında kabak önce üşümeye başlamış sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.

Sormuş endişeyle kavağa;

''Neler oluyor bana ağaç?''

''Ölüyorsun''

''Niçin?''

''Benim on yılda geldiğim yere iki ayda gelmeye çalıştığın için!''

(A. Vahap DAĞKILIÇ)
.
..
...

Hep zirveye ulaşmak için dağı var gücümüzle tırmanırız, neleri ezip geçtiğimize, neleri arkada bıraktığımıza ve sağımızda solumuzda hangi güzellikleri kaçırdığımıza bakmadan ilerleriz! Belkide küçüklüğümüzden beri at gözlükleri takıp sadece hedefe yönlendirildiğimiz için böyleyizdir. Azımli olduğunuz da er yada geç hedefinize ulaşırsınız ama unutmayın zamanı asla geri alamazsınız ''Keşke'' dememek için hen anın keyfini çıkarın;) Sadece hedefe odaklanıp temelsiz yükselmeyin düşerken sizi tutucak birikiminiz ve arkadaşlarınız olsun... ^_^

1 Nisan 2010 Perşembe

Risk Nedir?


Ustaya başarısının sırrını sormuşlar: İki kelime demiş, ''doğru kararlar!''

Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar: Tek kelime demiş, ''tecrübe.'' İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?


Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: '' yanlış kararlar!''

ODTÜ Felsefe öğrencilerini en çok zorlayan öğretmenlerden biri, yıllık olan dersinin final sınavında sınıfa gelir ve sınav sorusu olarak tahtaya, ''Why?'' (Neden?) yazar. Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını şaşırır, sonra herkes bir şeyler yazmaya başlar.

Yalnız bir öğrenci, sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim eder.

Öğrencinin cevabı da soru gibi kısadır: ''Why not?'' ( Neden olmasın ki?) Bu öğrenci sınavdan ''100'' alır.

Aynı öğretmen başka bir sınavda ''Risk nedir?'' diye sorar. Yine bir öğrenci sınavın ilk 10 saniyesinde teslim eder kağıdını. Kağıdın üst kısmında sadece isim-soyadı yazar, gerisi ise bomboş bayaz yaprak. En altta ise ''işte risk budur'' diye yazar. Ve sonuçta da sınıftaki en yüksek notu alır.

Öğretmenin bir sonraki sınavında yine ''Risk nedir?'' sorusuyla karşılaşan öğrencimiz tekrar boş kağıt verince bu sefer ''sıfır'' alır. Tabii koşa koşa hocaya gidip sebebini sorar. İşte cevap: ''Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!''

Bu tür öğrenciler ve değerlendirmeler Hukuk Fakültelerinde yok mu? Elbette var. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretmen sınavda, o günlerde devam etmekte olan bir davanın detaylarını verir ve sonucun ne olacağını sorar. Bütün öğrenciler, sayfalarca yazmaya başlarlar. Ama bir öğrenci kağıdını sınavın ilk dakikasında verir. Ve buna rağmen 100 alır. Öğrencinin yanıtı tek cümlerdir: ''Devam eden dava hakkında yorum yapılmaz.''

Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş. Bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış; doktor adamın kaısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş: ''Yapacağın şey şu, karında 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım adım ileride aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla.''

O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal konuşma tonuyla seslenmiş: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Cevap yok. Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Gene cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Hala cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' Gene cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrarlamış: ''Hayatım bu akşam yemekte ne var?'' ''Hayatım beşinci kez söylüyorum, tavuk''

Belki de genelde düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde olmayabilir. Problemlerin sebebini biraz da kendimizde aramalıyız!


(Abdullah Gürbüz-GÜÇ SENDE)